Derleyen: Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr –Tarihin en kötü ölümü olarak adlandırılacak olayın gerçekleşmesinden henüz saatler öncesiydi. Kuzey Deniz’de Norveç’in yakınlarındaki açık bir denizde Byford Dolphin petrol platformu kurulmuştu. Bu platformda çalışan işçilerden 6 kişilik bir ekip denizin 90 metre derine (295 fit) inmek için hazırlanıyordu. Hazırlıklar tamamlandı ve 6 kişilik ekip sonunu tahmin bile etmedikleri o yolculuğa çıktı. Ne olduysa her şey çalışmaları tamamlayıp yüzeye çıkmak için takip etmeleri gereken kuralları uygularken oldu. 5 işçinin acı bir şekilde hayatını kaybettiği, içlerinden birinin ise büyük yaralar sonucu hayata tutunabildiği bu olay tarihe ‘en kötü ölüm’ olarak yazıldı. Üzerinden 42 yıl geçmesine rağmen geçtiğimiz günlerde YouTube’da yeniden gündeme gelen bu olayı milyonlarca kişi izledi. Peki, Byford Dolphin petrol platformunda ne oldu?
Okyanusun derinliklerine dalmak riskli bir iştir, özellikle de dekompresyon (vurgun yeme) riski nedeniyle bu iş gerçekten dikkat ister. Riski en aza indirmek için dalgıçlar keşiflerinin sonunda yavaşça yükselmelidir ve bir dizi kurala uyarak hareket etmeleri gerekir. Ekipmanların düzenli olarak kontrol edilmesi ve değiştirilmesi gereken petrol platformlarında bu durum operasyonları gerçekten yavaşlatabilir dahası istenmeyen korkunç sonuçlara neden olabilir.
SAĞLIKLI BİR ÇIKIŞ İÇİN DALGIÇ ÇANI ŞARTTI
Dalgıçların güvenli bir şekilde yüzeye çıkmaları için daldıkları yerden kademeli bir şekilde yukarı ulaşmaları gerekir. Onların güvenliği için de dalgıçlar bazen yüzeye çıkmadan önce’doygunluk dalışı’ yapmalıdırlar. Doygunluk dalışına ek olarak dalgıçların sağlıklı bir şekilde yüzeye çıkmaları için tasarlanmış doygunluk odaları vardır. Doygunluk odaları içinde yataklar, malzemeler ve diğer yaşam gereksinimleri ile birlikte, çalışacakları su altı alanıyla hemen hemen aynı basınca sahip olacak şekilde basınçlandırılmış özel olarak tasarlanmıştır. Doygunluk odalarına ise ‘dalgıç çanı’ ismi verilen kapsüller bağlanır.
Dalgıç çanının amacı, dalgıçların suyun içerisinde nefes alacakları bir ortam oluşturmaktır. Dalgıç çanı suya battıkça kabın dışarıya uyguladığı hava basıncı, suyun kaba uyguladığı basınç su basıncından az olmaya başlar ve kabın içerisindeki hava azalır.
12 SAATLİK BAKIM ÇALIŞMASI VARDI
Dalgıçlar için tasarlanmış basınç odaları, yüksek basınçlı su altı ortamı ile kontrollü bir yaşam alanı arasında güvenli bir geçiş sağlamalarına yardımcı olur. Dalış sırasında denizin derinliklerine indikçe çevresel basınç hızla artar. Ancak en büyük risk, bu yüksek basınca ulaşmak değil, yüzeye geri dönme sürecidir. Artan su basıncı, solunan havadaki azot ve helyum gibi gazların kan dolaşımına karışmasına neden olur. Eğer bir dalgıç yüzeye çok hızlı çıkarsa, ani basınç düşüşü kan dolaşımındaki çözünmüş azotun gaz haline dönüşmesine yol açar. Bu durum, vücutta gaz kabarcıkları oluşmasına ve potansiyel olarak ölümcül olabilen dekompresyon (vurgun) hastalığının ortaya çıkmasına sebep olur. Bu nedenle dalgıçların, azotun doğal olarak vücuttan atılmasına izin vermek için kontrollü bir şekilde yüzeye dönmeleri gerekir.
Bu hayati önem taşıyan prosedürlerin ne derece kritik olduğunu anlamak için 1983 yılının 5 Kasım günü Kuzey Denizi’nde yaşanan trajik bir kazaya göz atalım.Kazanın yaşandığı platformda Roy Lucas, Edwin Coward, Truls Hellevik, Bjorn Giaever, William Crammond ve Martin Saunders çalışıyordu. Byford Dolphin petrol platformunda çalışan dalgıçlardan 6 tanesi Kuzey Denizi’nin Norveç kesimindeki bir sondaj sahasında, okyanusun altında yaptıkları bir dalıştan sonra doygunluk odalarına geçti. Dalgıç çanı çıkarıldı ve ona bağlandılar. Ekibin, çalıştıkları, yemek yedikleri ve uyudukları sıkışık yüksek basınç odasında 28 güne kadar kalması planlanıyordu. Korkunç kazanın yaşandığı gün Hellevik ve Giaever, 90 metre derinlikte yüksek basınç altında 12 saatlik bakım çalışmasını tamamlamıştı.
KELEPÇE AÇILDI, ÖLÜM GELDİ
Bakım ekibinin çalışması sırasında hava ikmalini kontrol eden dalış ekibi de 12 saattir çalışıyordu. Vardiyanın tamamlanmasının ardından ekip, dalış odalarına tekrar takılmak üzere dalış çanını kullanarak yüzeye geri çıktı. Dalgıç çanının kapısından içeri girdikten sonra iki dalgıç kapıyı kapattı ve odanın içindeki basıncı ayarlayarak kapının tamamen kapalı olduğundan emin oldular. Genellikle daha sonra bölmeyi kapatıp dalış çanına bağlar ve ardından dalgıçların güvenliğini sağlamak için yavaşça basıncını düşürürlerdi. Ancak o gün çanın dışındaki dalgıçlardan biri, basıncı düşmeden önce dalış çanını açtı. Bu açık kelepçe, hazne sisteminin aniden su altındaki 90 metrelik basınçtan yüzeydeki hava basıncına geçmesi anlamına geliyordu.
BASINÇTAKİ DEĞİŞİKLİK PARÇALARA AYIRMIŞ
Olayı ayrıntılarıyla anlatan YouTube kanalı Storified’a göre, ani basınç azalmasının, yaralılara anında ve acısız bir ölüme yol açtığı düşünülüyor. Basınçtaki değişiklik kanlarının ‘kaynamasına’ neden oldu, çözünmüş nitrojen tekrar gaz haline döndü, atardamarlarında, toplardamarlarında, kalplerinde ve karaciğerlerinde birikip katılaştı ve vücutları odanın her tarafına dağıldı.Dalgıçların cesetleri için otopsi torbaları gönderildi, dalgıçların odalardan 10 metre uzaklıktaki alana dağılan parçaları dahi toplandı. Truls Hellevik’in doku ve kemik torbalarının içindeki vücudunun her bir parçası başka bir yaralanma belirtisi gösterdi. Uzun, sarı saçlarıyla kaplı kafa derisi bulunmuştu ancak kafatası yoktu. Yüzün yumuşak dokuları kemiklerden tamamen ayrılmıştı. Omurga, kaburga parçaları, iç organlarının ise her biri başka yerdeydi.
Olaydan sonra dalgıçların aileleri 26 yıl boyunca mücadele etti ancak bir raporda dalgıçların ölümünün korkunç olmasının nedeninin ekipmanlardaki arızalar olduğu ortaya çıktı ve bu olay da tarihin tozlu raflarına karıştı.